Çanakkale savaşları
Çanakkale'de Filistinliler'le omuz omuza çarpıştık      

  canakkalede-sehit-dusen-filistinliler

ÇANAKKALE (A.A) - Çanakkale Savaşlarında Osmanlı toprağı olan Filistin'den gelen 500 askerin şehit düştüğü açıklandı.

Çanakkale Savaşları'nda Türk ve Araplardan oluşan yaklaşık 500 Filistinli asker, vatanları için savaştıve şehit düştü. Yıllardır savaşın sürdüğü birtoprak parçasında yaşayan Filistinliler, Gelibolu Yarımadası'nda Boğazı geçmekisteyen İtilaf devletlerine karşı savaşta görev aldı.

Bugün, İsrail'in topraklarını işgal etmesine karşı mücadele eden Filistinliler, 1915 yılında da emperyalist devletlerin Çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul'a ulaşma hayallerinin Boğazın karanlık sularına gömülmesinde önemli rol oynadı. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun toprağı olan Filistin'de yaşayan veiçleri vatan sevgisi dolu herkes gibi hiç düşünmeden ailelerinden vesevdiklerinden ayrılıp Gelibolu'ya koşan yaklaşık 500 Türk ve Arap askeri, vatantoprağı için canlarını hiçe sayarak, şehitlik mertebesine ulaştı.  




                     

HALİL KAPLAN - Biga - Balıklıçeşme Köyünden      

Bana Halil Çavuş derler. Galiçya. Kafkasya ve Afyon Cephelerinde bulundum. Topçu Çavuşu olarak 2 sene Galiçya, 6 sene de Kafkas ve İstiklâl Savaşı Cephelerinde, hepsi 8 sene hizmetim var... Bu vatan için. 1313 (1897) doğumluyum. 84 yaşındayım. Galiçya Cephesi'nde, Macaristan'da 2 sene
 

 

kaldım. Bu cepheden İstanbul'a trenle gelip

bizi vapurla Batum'a çıkardılar.  Büyük Reşit Paşa vapuru diye bir vapur vardı... O vapurla gidiyoruz Batum'a. Galiçya'da 20. Fırka, 64. Alaydaydım.

Batum'dan, Baku'ya, oradan da Çürüksu'ya vardık... Ermenilerle harbe başladık. Ermeniler kaçtılar. Gence, Ahıska, Ağrıkelek, Tiflis'e kadar Ermenileri kovaladık. Tiflis'ten topları trene koyup Baku'ya gittik. Ben 2. Kolordu'daydım. Nurettin Paşa Kolordu Ku-mandanımızdı. Tabur Kumandanımız Ali Rıza Bey, Bölük Kumandanımız da Tevfik Bey 'di. Ağır Obüsçüydüm.5. Kafkas Fırkası ile 15. Fırka'nın hücumları ve 2 gün süren harpler sonunda, Ermenileri bozarak Baku'ya girdik.Çürüksu'da öyle çok savaşlar oldu ki, toplarımızın kalkanları kalbur gibi olmuştu... Delik deşik.

Baku'da 15 gün kadar kaldık. Karadan hayvanlarımızla, toplarımızla tam 15 günde Batum'a gelebildik. Toplarımızı bir vapura yükledik. Hayvanlarımız karadan yola çıktılar. Biz Samsun'a geldik... Toplarımızı indirdik vapurdan... İngilizler yetiştiler ve topların dördünü esir aldılar. Biz diğer dördünü kaçırmayı başardık. Fakat İngilizler yetiştiler ve onların da kamalarını aldılar.

Samsun'a topların başında çadır kurduk, bir tarafta İngilizler, bir tarafta biz toplarımızı bekliyoruz. Böylece Samsun'da üç ayı tamamladık. O sene kışı, Gümüşhacıköy, Merzifon, Amasya, Vezirköprü taraflarında geçirdik. Hayvanlarımız aç. Erzak yok. Sonra Amasya, Tokat üzerinden Sivas'a geldik.

Sivas'ta Miralay Selahattin Bey'in emrindey-dik. Sivas'ta üç sene kaldım. Bu üç sene içinde Koçhisar, Zağra, Suşehri'nden Sivas'a hep top taşıdık durduk.

Sivas'tan topları aldık Malatya'ya götürdük. Malatya'ya bizim ağır obüslerden ikisi gitti. Orada Fransızlarla savaş yapılıyordu. Biz Adana'nın  Haçun  Kasabasına  Ermenilerin üzerine gittik. Ermeniler bozuldu dağıldılar. Bunun üzerine Sivas'a geri döndük. Sivas'a döndükten bir zaman sonra Atatürk geldi. O zaman Mustafa Kemal'di. Ata'yı Sivas'ta gördüm. Nutuk verdi:

«Gelin komşular, toplanalım, birlik olalım. Düşman memleketimizi almak istiyor. Beraber olalım. Asker olalım. Düşmanları memleketimize sokmayalım,» diye konuştu.

Ahali: “Askerlik yok. Askerlik yapmayacağız”diyebağırıştı. Bunun üzerine Atatürk ahalinin sözünü kesti.

“Ankara'ya gideceğim. Ankara kabul etmezse, Konya'ya gideceğim,” diye konuştu.

Eğer Sivaslılar o zaman kabul etseydi, payitaht Sivas olacaktı.

Tokat'a geldik. Tokat'ta Nurettin Paşa geniş hazırlıklar yaptı. Asker topladı.  Nutuk verdi:

«Gidelim düşmanı karşılayalım. Düşmanı gebertelim. Yoksa düşman bütün memleketimizi alacak»  dedi.

Biz Tokat'tan, Alaca, Çorum, Yozgat yoluyla Ankara'ya geldik. Gelirken yolda toplarımızı çeken hayvanlarımız atlarımız yarı oldu. Trenle geliyoruz Eskişehir'e doğru... Eskişehir'e girerken tren düdük bağırtmadı. Asker Yunan yakın onun için tren düdük çakmıyor diyerek korkmaya başladı. Meğer, Refet Bey uyuyormuş... uykusu bozulmasın diye tren düdük çalmamış. Bizi indirmediler. Biz orada 15 gün kaldık... Yunan geldi... Savaşa başladık.

Biz topçuyduk ya... Sivas'ın içinden Yüzbaşımız Faik Bey vardı... Gözetlemeye gitmişti. 

Toplar bir yandan ateş ediyor... «Önümden bu tarafa Yunan geçti, toplar gitti.» diyerek emirerinin silahını alıp kaçmış. Emirber geldi... sallana sallana.

İstanbullu Mülazım-ı evvel Kadir Bey vardı. Sordu: -Ne oldu?

- Yüzbaşı kaçtı. Aldı silahımı da.

Çekti belinden tabancayı Mülazım-ı evvel Kadir Bey:

Biriniz çekilmeyeceksiniz. Vururum hepinizi, dedi.

Baktık, Yunan silah omuza geliyor. Topları korumak için bir takım asker vardı. Yunanlılarla hemen süngüleşmeye başladılar. Atlar filan hazırdı. Koştuk atları. Topları hemen kaçırdık.

Bir sahra yüzbaşısı veryansın etti bizim üzerimizden Yunan'a. Bizden daha geride bir batarya kumandanıydı herhalde. O olmasaydı toplarımız bölüğümüz hepsi esir gidecekti Yunan'a. Neyse o yüzbaşının gayretiyle çıktık selâmete.

Sahra Yüzbaşısı Kadir Efendi'ye dedi ki:

- O kaçan subayı sen vuramazsan, ben seni vururum. Nerede kaldı yüzbaşınız?

Kadir Efendi:

- Ne yapayım, bırakmış kaçmış.

Daha sonra Hidayet Bey isminde bir yüzbaşı verdiler.   Bölük   Kumandanımız  oldu.

......

Sonra bizi Haymana'ya kadar geri çektiler. Yunan fazla geliyordu Haymana'da. Bir tarafta Yunan, bir tarafta biz. «Yunan bu gece Haymana'yı alırsa sabah Ankara'ya giriyor,» duruma geldik.

Atatürk'le İsmet Paşa sabaha kadar top mevzilerinde gezerlerdi. Hep düşünerek, düşünceler içinde gezerlerdi. Bir gün yine böyle bir gezi sırasında, Atatürk geldi yanımıza:

-         Çocuklar şurada biraz uyuyayım, dedi ve topun kundağına dayanarak beş dakika kestirdi.

Sabahleyin Yunan hemen hücum etmedi. Biz de etmedik. Polatlı-Haymana Cephesinde bir sene kaldı Yunan. Bir sene biz hazırlık yaptık. İsmet Paşa topların hepsini Afyon Cephesinde topladı.

Yunanlıların yaptıkları siperleri İngilizler kontrol etmişler. Türkler bu siperleri alamazlar diye nota vermişler.

Bütün toplarla birlikte bir hücum başladı. Yıldırım Tepe, Tınaz Tepe, Kaba Tepe'deki Yunan mevzileri 24 saatta alındı.

Yunanlılar yalnızca İnönü'de biraz direştiler. Oraya büyük top getirmişlerdi. Bize çok kayıp verdirdiler. Öyleyken gene de dayanamadı Yunanlı. Topladık önümüze sürdük götürdük.

1. Ordu  İzmir'e doğru  sürdü götürdü.  Biz 2. Ordudaydık. Bursa'dan,   Bandırma,   Mudanya'ya   kadar   geldik.   İnegöl'den   saptık, Bilecik'ten indik İzmit'e.  İngilizler karakollar kurmuşlar İzmit'te.   Asker dinlemedi... Bastı, bozdu, geçti İngiliz karakollarını Gebze'de bir ay kaldık. O sırada İngilizler İstanbul'dan çekilmeye başlamışlardı. Ben de o sırada Gebze'den  teskeremi aldım.  Askerliğim bitmiş oldu. Köyüme geldim.

İstiklâl Madalyam var. Vatana hizmet tertibinden maaşım benim. 4 çocuğum var. En küçüğünün yanında kalıyorum köyde. Çanakkale'de her yıl yapılan 18 Mart törenlerine katılmaktayım.



ALİ DEMİREL - Biga - Gündoğdu Bucağı'ndan. PDF Yazdır e-Posta
1301 (1885) doğumluyum. 96 yaşındayım. Köyden bir çıktım 8 senede geldim. Arıburnu Cephesinde 27. Alaydaydım. Sonra Arabistan Cephesine gittim. İngiliz'e 2 yıl da esir kaldım. Arıburnu Cephesi'nde 27. Alay' ın o meşhur aynalı tüfeklerini ben yapardım. Marangoz dum.
Makinalı tüfekçi yazmışlar beni. Benimle beraber 5 kişi var daha bizim köyden. Çanakkale'ye varınca, piyadeye çevirdiler. Beni verdiler 27. Alaya. Mevzilerimiz Arıburnu'nun üzerlerindeydi. Ben 27. Alay, 2. Tabur, 1. Bölükte bulundum. Alay Kumandanımız Şefik Bey, Tabur Kumandanımız Kör Halis, Bölük Kumandanımız Hasan Efendi, Takım Kumandanımız Kara Mahmut (Mü-lazım-ı evvel) 'di. Mevzilerde 9 ay durdum. 9 ay çakmak çaldım.
Bizim bölük Kabatepe'deydi. Düşmanın çıktığı sabah, 1 ve 3. Taburlar Maydos (Eceabat)'taydılar. Biz yalnız 2. Tabur vardık Arıburnu'nda. Arkadan l. ve 3. Taburlar da yetiştiler. Gavur bizim üzerimize çıktı. Bütün alayca hücum ettik düşmana. Bizim bölükte bütün subaylar vuruldu. Lapsekili Eyüp Sabri kaldı bölüğün başında... Başçavuş'tu.
Düşman mevzileri bize çok yakındılar. Bomba atarlardı bizim mevzilerimize. Soğan filan da attılar. Sonra bizim mevzilerin önüne teller gerdiler de düşmanın attığı bombalar bir daha mevzilerimize düşmedi. Tellere çarpıp geri düştü.
Düşman kaçarken, tünel kazıp içine dinamit doldurmuş. Patlatınca bizden bir bölük gitti. Hiç kimse kurtulamadı. Toprak minare gibi havaya çıktı.
27. Alay'ın aynalı tüfeklerini ben yaptım. Marangozdum demiştim ya... Sivillikte marangozluk bildiğimden tüfeklere ayna takma işini ben yaptım. Bölükte piyadeydim esasında.
Bir gün düşmandan, düşman mevzilerine yaptığımız bir hücumdan, bir aynalı tüfek ele geçirmiştik. Bizim mevzilerin yanında bir tünel vardı. O tünelin içinde düşmandan ele geçirdiğimiz tüfeğe baka baka bizim tüfeklere de ayna takmıştım. Her mangaya bir tane aynalı tüfek dağıtılmıştı benim yaptıklarımdan. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı iki ayna koyardım. Siperden kafanı çıkarmadan aynalara bakıp düşmanı görürdün.
18 Mart'ta düşman zırhlılarının boğazı zorladıkları zaman ben Arıburnu'ndaydım. Boğazdan geçemeyince kâfir, Mortu Limanı'na, Seddülbahir'e zorladı. Oralardan da söktüremeyince, Arıburnu'na çıkardı. Daha sonra Tuzla'ya da çıkardı. Macaristan'dan getirdikleri kısa, ağır obüsler çok işe yaradı. Dik atıyor... Olduğu gibi gemilerin üzerine düşürüyordu o toplar. Biz istihkâmlardan görüyorduk. Gemiye mermi düşünce duman içinde kalıyor ortalık. Gemideki gavurlar kendilerini denize atıyorlardı. Gavur bizim üzerimize çıkınca biz de hücum etmiştik. O hücumda katırların yanına kadar vardık. O sırada yan ateşine tuttu bizi kâfir. Elimdeki tüfeğin kundağı filan paralandı da, bir demiri kaldı elimde. O gün kalçalarımdan yaralandım. Bak şimdi yürüyemiyorum. Paralandı her yanım benim. Şarapnel parçaları denk geldi bana. Yaralanınca, Demetoka Hastanesi'ne yolladılar. Üç ay hastanede yattım. Sonra, çıkınca tekrar eski birliğime, mevzilere döndüm. Hastaneden dönünce, ben hep aynalı tüfek işine baktım. Alay Kumandanı beni mevziye sokmadı da, aynalı tüfek işine ayırdı..
Arıburnu'nda Atatürk'ü gördüm. Öteki kumandanlarla beraber dikilmişlerdi. Alaylar onların önünden geçtiler. Yürüyüş yaptılar. O zaman gördüm. Heybetli adamdı. Önünden geçtik" resmi geçitle. Öyle gördüm.
Harbiye Nazırı Enver Paşa da gelmişti. Onu da gördüm.
Yaralandım dedim ya. Hasta da oldum.
Hava değişimine gönderdiler köye. Üç ay sonra tekrar Çanakkale'ye gittim. Beni bu sefer 24. Fırka'ya verdiler. İstanbul'a gittik. Giydirdiler, kuşattılar, Haydarpaşa'dan bindirdiler trene. Kapattılar kapaklarını trenin... Hadi bakalım Arabistan'a... Gavur-dağlarından sonra tren yok. 70 gün yol gittik... Yürüye yürüye... Teli el Şehir'e geldik. Ben yürüyemiyorum. Zaten bacaklarımdan yara almıştım Çanakkale'de. 44. Seyyar Hastane'ye yatırdılar.
Hastanede 1 ay kalmadık bile. İngilizler hücuma geçtiler. Hastaneye geliyor ateş. 500 kişi bıraktık hastanede çadırlarda. Başladı çadırlar yanmaya. Beni verdiler hayvanların başına. Kaçtık oralardan herkes kaçıyordu.
Bizim alay gitmiş Kudüs tarafına... Biz de Kudüs tarafına gittik. Oralarda bir yerde Sultan Hamid'in bir sarayı varmış. O sarayı hastane yaptık. İngilizler tekrar hücum ettiler. Bozulduk, geri çekildik. Almanlar orada bir nehir üzerine köprü kuruverdiler de o köprüden geçtik geri çekilirken. Şam'a doğru geri geliyoruz. Şam'a kadar geldik. Şam'da 50 bin kişi esir düştük. İngiliz Şam'ı kuşatmış. Bizi öyle esir aldı. Şam'da bir açlık bir açlık... Ekmek yok, aş yok. Ben açıkgözlük yaptım da hastanenin ekmekleri vardı o ekmeklerden doldurdum çuvallara. Öyle idare olduk. Bir Osmanlı altınına bir ekmek sattım orda. Gavur sonra ekmek getirdi. Millet hücum ediveriyor. Ne yaptı bu sefer kâfir geçirdi bizim askeri manga koluna öyle dağıttı... Birine konserve, birine ekmek verdi.
Biner kişilik kafileler halinde 8 gün yol yürüdük, vardık Mısır toprağına... Kanala, İs-mailiye'ye. 12 tel örgü vardı. Üçerbin kişi vardı her tel örgüde. Ben 4. tel örgüdeydim. İki sene esir kaldım   İngilizin elinde.
Tel örgülere geldiğimiz ilk günlerden biriydi... Bir İngiliz yüzbaşısı... Biz ayakta dizili bekliyoruz. O İngiliz yüzbaşısı bastonla geziyor, topallıyor. Yanında tercümanı var, tercüman başladı bağırmaya:
-27. Alay'dan kim var burada?
«Öldürecek değiller ya,» dedim. Çıktım ileriye.
Ben varım, dedim.
Bastonlu gavur, topal topal geldi yanıma. Ellerimden, gözlerimden öptü beni. O topal gavur esirlerin başında kumandan filandı herhalde.
Çok rahat ettim o gavurdan... Allah razı olsun. Bana ayrı bir çadır kurduruverdi. «Yanına iki de arkadaş al.» dediler. Bir rahat ettim ama... Sorma...
Arıburnu'nda yaralanmış gavur da. Çok korkmuş gavurlar Arıburnu'ndan... «Türkler bir kişi kalmayasıya öldüreceklerdi İngilizleri» derdi... Tercüman öyle söylerdi. Her ay bana 20 İngiliz Lirası maaş verirdi. Her hafta 80 paket Filli cigaralarından verirdi. «Sat bunları da para yap derdi. Kendi de benim çadırdan çıkmazdı. Hep. yanımda dururdu.
Ben de o topal gavura, Alaman kaputlarından içi kadife kaplı bir sandık yaptım. Hani, bizim buralarda vardır ya çeyiz sandığı gibi öyle bir şey. Bir de İngiliz potinlerini söküp, 2 çift yarım potin yaptım. Elle yap tım... Çivilerini filan hep ellerimle yapmıştım. İki Osmanlı altını hediye etmişti bana. Sandığın üzerine de «Esirler yapmıştır» diye yazdırıp İngiltere'ye götürmüştü. Çok az konuşurdu İngiliz yüzbaşısı. Tel örgülerde 1000 kişi kalıncaya kadar beni bırakmadı.
Sonra gemilerle İstanbul'a geldik. İstanbul'dan köye geldim. 
Çok beygir eti yedik. İngilizler bir kere bize koyun eti verdiler. Geri kalan zamanda hep at eti yedik tel örgülerdeyken. 
Askere gitmeden evlenmiştim. Gelince baktım, ben askerdeyken, Nuriye ölmüş. Zatiye'yi aldım. Zatiye öleli 13 sene oluyor. 3 çocuğum oldu. Hepsi yaşıyorlar. Oğlum bakıyor bana burada. Madalyam da yok, maaş da.
Kırık çıkıkta üzerime yoktur. Hâlâ yaparım. Gözlerimin ikisi de görmüyordu, birini açtırdım. Şimdilerde açtırdığım da duman yapıyor. Bir torunum İzmir'de subay.
ALİ DEMİREL - Biga - Gündoğdu Bucağı'ndan. PDF Yazdır e-Posta
1301 (1885) doğumluyum. 96 yaşındayım. Köyden bir çıktım 8 senede geldim. Arıburnu Cephesinde 27. Alaydaydım. Sonra Arabistan Cephesine gittim. İngiliz'e 2 yıl da esir kaldım. Arıburnu Cephesi'nde 27. Alay' ın o meşhur aynalı tüfeklerini ben yapardım. Marangoz dum.
Makinalı tüfekçi yazmışlar beni. Benimle beraber 5 kişi var daha bizim köyden. Çanakkale'ye varınca, piyadeye çevirdiler. Beni verdiler 27. Alaya. Mevzilerimiz Arıburnu'nun üzerlerindeydi. Ben 27. Alay, 2. Tabur, 1. Bölükte bulundum. Alay Kumandanımız Şefik Bey, Tabur Kumandanımız Kör Halis, Bölük Kumandanımız Hasan Efendi, Takım Kumandanımız Kara Mahmut (Mü-lazım-ı evvel) 'di. Mevzilerde 9 ay durdum. 9 ay çakmak çaldım.
Bizim bölük Kabatepe'deydi. Düşmanın çıktığı sabah, 1 ve 3. Taburlar Maydos (Eceabat)'taydılar. Biz yalnız 2. Tabur vardık Arıburnu'nda. Arkadan l. ve 3. Taburlar da yetiştiler. Gavur bizim üzerimize çıktı. Bütün alayca hücum ettik düşmana. Bizim bölükte bütün subaylar vuruldu. Lapsekili Eyüp Sabri kaldı bölüğün başında... Başçavuş'tu.
Düşman mevzileri bize çok yakındılar. Bomba atarlardı bizim mevzilerimize. Soğan filan da attılar. Sonra bizim mevzilerin önüne teller gerdiler de düşmanın attığı bombalar bir daha mevzilerimize düşmedi. Tellere çarpıp geri düştü.
Düşman kaçarken, tünel kazıp içine dinamit doldurmuş. Patlatınca bizden bir bölük gitti. Hiç kimse kurtulamadı. Toprak minare gibi havaya çıktı.
27. Alay'ın aynalı tüfeklerini ben yaptım. Marangozdum demiştim ya... Sivillikte marangozluk bildiğimden tüfeklere ayna takma işini ben yaptım. Bölükte piyadeydim esasında.
Bir gün düşmandan, düşman mevzilerine yaptığımız bir hücumdan, bir aynalı tüfek ele geçirmiştik. Bizim mevzilerin yanında bir tünel vardı. O tünelin içinde düşmandan ele geçirdiğimiz tüfeğe baka baka bizim tüfeklere de ayna takmıştım. Her mangaya bir tane aynalı tüfek dağıtılmıştı benim yaptıklarımdan. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı iki ayna koyardım. Siperden kafanı çıkarmadan aynalara bakıp düşmanı görürdün.
18 Mart'ta düşman zırhlılarının boğazı zorladıkları zaman ben Arıburnu'ndaydım. Boğazdan geçemeyince kâfir, Mortu Limanı'na, Seddülbahir'e zorladı. Oralardan da söktüremeyince, Arıburnu'na çıkardı. Daha sonra Tuzla'ya da çıkardı. Macaristan'dan getirdikleri kısa, ağır obüsler çok işe yaradı. Dik atıyor... Olduğu gibi gemilerin üzerine düşürüyordu o toplar. Biz istihkâmlardan görüyorduk. Gemiye mermi düşünce duman içinde kalıyor ortalık. Gemideki gavurlar kendilerini denize atıyorlardı. Gavur bizim üzerimize çıkınca biz de hücum etmiştik. O hücumda katırların yanına kadar vardık. O sırada yan ateşine tuttu bizi kâfir. Elimdeki tüfeğin kundağı filan paralandı da, bir demiri kaldı elimde. O gün kalçalarımdan yaralandım. Bak şimdi yürüyemiyorum. Paralandı her yanım benim. Şarapnel parçaları denk geldi bana. Yaralanınca, Demetoka Hastanesi'ne yolladılar. Üç ay hastanede yattım. Sonra, çıkınca tekrar eski birliğime, mevzilere döndüm. Hastaneden dönünce, ben hep aynalı tüfek işine baktım. Alay Kumandanı beni mevziye sokmadı da, aynalı tüfek işine ayırdı..
Arıburnu'nda Atatürk'ü gördüm. Öteki kumandanlarla beraber dikilmişlerdi. Alaylar onların önünden geçtiler. Yürüyüş yaptılar. O zaman gördüm. Heybetli adamdı. Önünden geçtik" resmi geçitle. Öyle gördüm.
Harbiye Nazırı Enver Paşa da gelmişti. Onu da gördüm.
Yaralandım dedim ya. Hasta da oldum.
Hava değişimine gönderdiler köye. Üç ay sonra tekrar Çanakkale'ye gittim. Beni bu sefer 24. Fırka'ya verdiler. İstanbul'a gittik. Giydirdiler, kuşattılar, Haydarpaşa'dan bindirdiler trene. Kapattılar kapaklarını trenin... Hadi bakalım Arabistan'a... Gavur-dağlarından sonra tren yok. 70 gün yol gittik... Yürüye yürüye... Teli el Şehir'e geldik. Ben yürüyemiyorum. Zaten bacaklarımdan yara almıştım Çanakkale'de. 44. Seyyar Hastane'ye yatırdılar.
Hastanede 1 ay kalmadık bile. İngilizler hücuma geçtiler. Hastaneye geliyor ateş. 500 kişi bıraktık hastanede çadırlarda. Başladı çadırlar yanmaya. Beni verdiler hayvanların başına. Kaçtık oralardan herkes kaçıyordu.
Bizim alay gitmiş Kudüs tarafına... Biz de Kudüs tarafına gittik. Oralarda bir yerde Sultan Hamid'in bir sarayı varmış. O sarayı hastane yaptık. İngilizler tekrar hücum ettiler. Bozulduk, geri çekildik. Almanlar orada bir nehir üzerine köprü kuruverdiler de o köprüden geçtik geri çekilirken. Şam'a doğru geri geliyoruz. Şam'a kadar geldik. Şam'da 50 bin kişi esir düştük. İngiliz Şam'ı kuşatmış. Bizi öyle esir aldı. Şam'da bir açlık bir açlık... Ekmek yok, aş yok. Ben açıkgözlük yaptım da hastanenin ekmekleri vardı o ekmeklerden doldurdum çuvallara. Öyle idare olduk. Bir Osmanlı altınına bir ekmek sattım orda. Gavur sonra ekmek getirdi. Millet hücum ediveriyor. Ne yaptı bu sefer kâfir geçirdi bizim askeri manga koluna öyle dağıttı... Birine konserve, birine ekmek verdi.
Biner kişilik kafileler halinde 8 gün yol yürüdük, vardık Mısır toprağına... Kanala, İs-mailiye'ye. 12 tel örgü vardı. Üçerbin kişi vardı her tel örgüde. Ben 4. tel örgüdeydim. İki sene esir kaldım   İngilizin elinde.
Tel örgülere geldiğimiz ilk günlerden biriydi... Bir İngiliz yüzbaşısı... Biz ayakta dizili bekliyoruz. O İngiliz yüzbaşısı bastonla geziyor, topallıyor. Yanında tercümanı var, tercüman başladı bağırmaya:
-27. Alay'dan kim var burada?
«Öldürecek değiller ya,» dedim. Çıktım ileriye.
Ben varım, dedim.
Bastonlu gavur, topal topal geldi yanıma. Ellerimden, gözlerimden öptü beni. O topal gavur esirlerin başında kumandan filandı herhalde.
Çok rahat ettim o gavurdan... Allah razı olsun. Bana ayrı bir çadır kurduruverdi. «Yanına iki de arkadaş al.» dediler. Bir rahat ettim ama... Sorma...
Arıburnu'nda yaralanmış gavur da. Çok korkmuş gavurlar Arıburnu'ndan... «Türkler bir kişi kalmayasıya öldüreceklerdi İngilizleri» derdi... Tercüman öyle söylerdi. Her ay bana 20 İngiliz Lirası maaş verirdi. Her hafta 80 paket Filli cigaralarından verirdi. «Sat bunları da para yap derdi. Kendi de benim çadırdan çıkmazdı. Hep. yanımda dururdu.
Ben de o topal gavura, Alaman kaputlarından içi kadife kaplı bir sandık yaptım. Hani, bizim buralarda vardır ya çeyiz sandığı gibi öyle bir şey. Bir de İngiliz potinlerini söküp, 2 çift yarım potin yaptım. Elle yap tım... Çivilerini filan hep ellerimle yapmıştım. İki Osmanlı altını hediye etmişti bana. Sandığın üzerine de «Esirler yapmıştır» diye yazdırıp İngiltere'ye götürmüştü. Çok az konuşurdu İngiliz yüzbaşısı. Tel örgülerde 1000 kişi kalıncaya kadar beni bırakmadı.
Sonra gemilerle İstanbul'a geldik. İstanbul'dan köye geldim. 
Çok beygir eti yedik. İngilizler bir kere bize koyun eti verdiler. Geri kalan zamanda hep at eti yedik tel örgülerdeyken. 
Askere gitmeden evlenmiştim. Gelince baktım, ben askerdeyken, Nuriye ölmüş. Zatiye'yi aldım. Zatiye öleli 13 sene oluyor. 3 çocuğum oldu. Hepsi yaşıyorlar. Oğlum bakıyor bana burada. Madalyam da yok, maaş da.
Kırık çıkıkta üzerime yoktur. Hâlâ yaparım. Gözlerimin ikisi de görmüyordu, birini açtırdım. Şimdilerde açtırdığım da duman yapıyor. Bir torunum İzmir'de subay.
ALİ DEMİREL - Biga - Gündoğdu Bucağı'ndan. PDF Yazdır e-Posta
1301 (1885) doğumluyum. 96 yaşındayım. Köyden bir çıktım 8 senede geldim. Arıburnu Cephesinde 27. Alaydaydım. Sonra Arabistan Cephesine gittim. İngiliz'e 2 yıl da esir kaldım. Arıburnu Cephesi'nde 27. Alay' ın o meşhur aynalı tüfeklerini ben yapardım. Marangoz dum.
Makinalı tüfekçi yazmışlar beni. Benimle beraber 5 kişi var daha bizim köyden. Çanakkale'ye varınca, piyadeye çevirdiler. Beni verdiler 27. Alaya. Mevzilerimiz Arıburnu'nun üzerlerindeydi. Ben 27. Alay, 2. Tabur, 1. Bölükte bulundum. Alay Kumandanımız Şefik Bey, Tabur Kumandanımız Kör Halis, Bölük Kumandanımız Hasan Efendi, Takım Kumandanımız Kara Mahmut (Mü-lazım-ı evvel) 'di. Mevzilerde 9 ay durdum. 9 ay çakmak çaldım.
Bizim bölük Kabatepe'deydi. Düşmanın çıktığı sabah, 1 ve 3. Taburlar Maydos (Eceabat)'taydılar. Biz yalnız 2. Tabur vardık Arıburnu'nda. Arkadan l. ve 3. Taburlar da yetiştiler. Gavur bizim üzerimize çıktı. Bütün alayca hücum ettik düşmana. Bizim bölükte bütün subaylar vuruldu. Lapsekili Eyüp Sabri kaldı bölüğün başında... Başçavuş'tu.
Düşman mevzileri bize çok yakındılar. Bomba atarlardı bizim mevzilerimize. Soğan filan da attılar. Sonra bizim mevzilerin önüne teller gerdiler de düşmanın attığı bombalar bir daha mevzilerimize düşmedi. Tellere çarpıp geri düştü.
Düşman kaçarken, tünel kazıp içine dinamit doldurmuş. Patlatınca bizden bir bölük gitti. Hiç kimse kurtulamadı. Toprak minare gibi havaya çıktı.
27. Alay'ın aynalı tüfeklerini ben yaptım. Marangozdum demiştim ya... Sivillikte marangozluk bildiğimden tüfeklere ayna takma işini ben yaptım. Bölükte piyadeydim esasında.
Bir gün düşmandan, düşman mevzilerine yaptığımız bir hücumdan, bir aynalı tüfek ele geçirmiştik. Bizim mevzilerin yanında bir tünel vardı. O tünelin içinde düşmandan ele geçirdiğimiz tüfeğe baka baka bizim tüfeklere de ayna takmıştım. Her mangaya bir tane aynalı tüfek dağıtılmıştı benim yaptıklarımdan. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı iki ayna koyardım. Siperden kafanı çıkarmadan aynalara bakıp düşmanı görürdün.
18 Mart'ta düşman zırhlılarının boğazı zorladıkları zaman ben Arıburnu'ndaydım. Boğazdan geçemeyince kâfir, Mortu Limanı'na, Seddülbahir'e zorladı. Oralardan da söktüremeyince, Arıburnu'na çıkardı. Daha sonra Tuzla'ya da çıkardı. Macaristan'dan getirdikleri kısa, ağır obüsler çok işe yaradı. Dik atıyor... Olduğu gibi gemilerin üzerine düşürüyordu o toplar. Biz istihkâmlardan görüyorduk. Gemiye mermi düşünce duman içinde kalıyor ortalık. Gemideki gavurlar kendilerini denize atıyorlardı. Gavur bizim üzerimize çıkınca biz de hücum etmiştik. O hücumda katırların yanına kadar vardık. O sırada yan ateşine tuttu bizi kâfir. Elimdeki tüfeğin kundağı filan paralandı da, bir demiri kaldı elimde. O gün kalçalarımdan yaralandım. Bak şimdi yürüyemiyorum. Paralandı her yanım benim. Şarapnel parçaları denk geldi bana. Yaralanınca, Demetoka Hastanesi'ne yolladılar. Üç ay hastanede yattım. Sonra, çıkınca tekrar eski birliğime, mevzilere döndüm. Hastaneden dönünce, ben hep aynalı tüfek işine baktım. Alay Kumandanı beni mevziye sokmadı da, aynalı tüfek işine ayırdı..
Arıburnu'nda Atatürk'ü gördüm. Öteki kumandanlarla beraber dikilmişlerdi. Alaylar onların önünden geçtiler. Yürüyüş yaptılar. O zaman gördüm. Heybetli adamdı. Önünden geçtik" resmi geçitle. Öyle gördüm.
Harbiye Nazırı Enver Paşa da gelmişti. Onu da gördüm.
Yaralandım dedim ya. Hasta da oldum.
Hava değişimine gönderdiler köye. Üç ay sonra tekrar Çanakkale'ye gittim. Beni bu sefer 24. Fırka'ya verdiler. İstanbul'a gittik. Giydirdiler, kuşattılar, Haydarpaşa'dan bindirdiler trene. Kapattılar kapaklarını trenin... Hadi bakalım Arabistan'a... Gavur-dağlarından sonra tren yok. 70 gün yol gittik... Yürüye yürüye... Teli el Şehir'e geldik. Ben yürüyemiyorum. Zaten bacaklarımdan yara almıştım Çanakkale'de. 44. Seyyar Hastane'ye yatırdılar.
Hastanede 1 ay kalmadık bile. İngilizler hücuma geçtiler. Hastaneye geliyor ateş. 500 kişi bıraktık hastanede çadırlarda. Başladı çadırlar yanmaya. Beni verdiler hayvanların başına. Kaçtık oralardan herkes kaçıyordu.
Bizim alay gitmiş Kudüs tarafına... Biz de Kudüs tarafına gittik. Oralarda bir yerde Sultan Hamid'in bir sarayı varmış. O sarayı hastane yaptık. İngilizler tekrar hücum ettiler. Bozulduk, geri çekildik. Almanlar orada bir nehir üzerine köprü kuruverdiler de o köprüden geçtik geri çekilirken. Şam'a doğru geri geliyoruz. Şam'a kadar geldik. Şam'da 50 bin kişi esir düştük. İngiliz Şam'ı kuşatmış. Bizi öyle esir aldı. Şam'da bir açlık bir açlık... Ekmek yok, aş yok. Ben açıkgözlük yaptım da hastanenin ekmekleri vardı o ekmeklerden doldurdum çuvallara. Öyle idare olduk. Bir Osmanlı altınına bir ekmek sattım orda. Gavur sonra ekmek getirdi. Millet hücum ediveriyor. Ne yaptı bu sefer kâfir geçirdi bizim askeri manga koluna öyle dağıttı... Birine konserve, birine ekmek verdi.
Biner kişilik kafileler halinde 8 gün yol yürüdük, vardık Mısır toprağına... Kanala, İs-mailiye'ye. 12 tel örgü vardı. Üçerbin kişi vardı her tel örgüde. Ben 4. tel örgüdeydim. İki sene esir kaldım   İngilizin elinde.
Tel örgülere geldiğimiz ilk günlerden biriydi... Bir İngiliz yüzbaşısı... Biz ayakta dizili bekliyoruz. O İngiliz yüzbaşısı bastonla geziyor, topallıyor. Yanında tercümanı var, tercüman başladı bağırmaya:
-27. Alay'dan kim var burada?
«Öldürecek değiller ya,» dedim. Çıktım ileriye.
Ben varım, dedim.
Bastonlu gavur, topal topal geldi yanıma. Ellerimden, gözlerimden öptü beni. O topal gavur esirlerin başında kumandan filandı herhalde.
Çok rahat ettim o gavurdan... Allah razı olsun. Bana ayrı bir çadır kurduruverdi. «Yanına iki de arkadaş al.» dediler. Bir rahat ettim ama... Sorma...
Arıburnu'nda yaralanmış gavur da. Çok korkmuş gavurlar Arıburnu'ndan... «Türkler bir kişi kalmayasıya öldüreceklerdi İngilizleri» derdi... Tercüman öyle söylerdi. Her ay bana 20 İngiliz Lirası maaş verirdi. Her hafta 80 paket Filli cigaralarından verirdi. «Sat bunları da para yap derdi. Kendi de benim çadırdan çıkmazdı. Hep. yanımda dururdu.
Ben de o topal gavura, Alaman kaputlarından içi kadife kaplı bir sandık yaptım. Hani, bizim buralarda vardır ya çeyiz sandığı gibi öyle bir şey. Bir de İngiliz potinlerini söküp, 2 çift yarım potin yaptım. Elle yap tım... Çivilerini filan hep ellerimle yapmıştım. İki Osmanlı altını hediye etmişti bana. Sandığın üzerine de «Esirler yapmıştır» diye yazdırıp İngiltere'ye götürmüştü. Çok az konuşurdu İngiliz yüzbaşısı. Tel örgülerde 1000 kişi kalıncaya kadar beni bırakmadı.
Sonra gemilerle İstanbul'a geldik. İstanbul'dan köye geldim. 
Çok beygir eti yedik. İngilizler bir kere bize koyun eti verdiler. Geri kalan zamanda hep at eti yedik tel örgülerdeyken. 
Askere gitmeden evlenmiştim. Gelince baktım, ben askerdeyken, Nuriye ölmüş. Zatiye'yi aldım. Zatiye öleli 13 sene oluyor. 3 çocuğum oldu. Hepsi yaşıyorlar. Oğlum bakıyor bana burada. Madalyam da yok, maaş da.
Kırık çıkıkta üzerime yoktur. Hâlâ yaparım. Gözlerimin ikisi de görmüyordu, birini açtırdım. Şimdilerde açtırdığım da duman yapıyor. Bir torunum İzmir'de subay.
ALİ DEMİREL - Biga - Gündoğdu Bucağı'ndan. PDF Yazdır e-Posta
1301 (1885) doğumluyum. 96 yaşındayım. Köyden bir çıktım 8 senede geldim. Arıburnu Cephesinde 27. Alaydaydım. Sonra Arabistan Cephesine gittim. İngiliz'e 2 yıl da esir kaldım. Arıburnu Cephesi'nde 27. Alay' ın o meşhur aynalı tüfeklerini ben yapardım. Marangoz dum.
Makinalı tüfekçi yazmışlar beni. Benimle beraber 5 kişi var daha bizim köyden. Çanakkale'ye varınca, piyadeye çevirdiler. Beni verdiler 27. Alaya. Mevzilerimiz Arıburnu'nun üzerlerindeydi. Ben 27. Alay, 2. Tabur, 1. Bölükte bulundum. Alay Kumandanımız Şefik Bey, Tabur Kumandanımız Kör Halis, Bölük Kumandanımız Hasan Efendi, Takım Kumandanımız Kara Mahmut (Mü-lazım-ı evvel) 'di. Mevzilerde 9 ay durdum. 9 ay çakmak çaldım.
Bizim bölük Kabatepe'deydi. Düşmanın çıktığı sabah, 1 ve 3. Taburlar Maydos (Eceabat)'taydılar. Biz yalnız 2. Tabur vardık Arıburnu'nda. Arkadan l. ve 3. Taburlar da yetiştiler. Gavur bizim üzerimize çıktı. Bütün alayca hücum ettik düşmana. Bizim bölükte bütün subaylar vuruldu. Lapsekili Eyüp Sabri kaldı bölüğün başında... Başçavuş'tu.
Düşman mevzileri bize çok yakındılar. Bomba atarlardı bizim mevzilerimize. Soğan filan da attılar. Sonra bizim mevzilerin önüne teller gerdiler de düşmanın attığı bombalar bir daha mevzilerimize düşmedi. Tellere çarpıp geri düştü.
Düşman kaçarken, tünel kazıp içine dinamit doldurmuş. Patlatınca bizden bir bölük gitti. Hiç kimse kurtulamadı. Toprak minare gibi havaya çıktı.
27. Alay'ın aynalı tüfeklerini ben yaptım. Marangozdum demiştim ya... Sivillikte marangozluk bildiğimden tüfeklere ayna takma işini ben yaptım. Bölükte piyadeydim esasında.
Bir gün düşmandan, düşman mevzilerine yaptığımız bir hücumdan, bir aynalı tüfek ele geçirmiştik. Bizim mevzilerin yanında bir tünel vardı. O tünelin içinde düşmandan ele geçirdiğimiz tüfeğe baka baka bizim tüfeklere de ayna takmıştım. Her mangaya bir tane aynalı tüfek dağıtılmıştı benim yaptıklarımdan. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı iki ayna koyardım. Siperden kafanı çıkarmadan aynalara bakıp düşmanı görürdün.
18 Mart'ta düşman zırhlılarının boğazı zorladıkları zaman ben Arıburnu'ndaydım. Boğazdan geçemeyince kâfir, Mortu Limanı'na, Seddülbahir'e zorladı. Oralardan da söktüremeyince, Arıburnu'na çıkardı. Daha sonra Tuzla'ya da çıkardı. Macaristan'dan getirdikleri kısa, ağır obüsler çok işe yaradı. Dik atıyor... Olduğu gibi gemilerin üzerine düşürüyordu o toplar. Biz istihkâmlardan görüyorduk. Gemiye mermi düşünce duman içinde kalıyor ortalık. Gemideki gavurlar kendilerini denize atıyorlardı. Gavur bizim üzerimize çıkınca biz de hücum etmiştik. O hücumda katırların yanına kadar vardık. O sırada yan ateşine tuttu bizi kâfir. Elimdeki tüfeğin kundağı filan paralandı da, bir demiri kaldı elimde. O gün kalçalarımdan yaralandım. Bak şimdi yürüyemiyorum. Paralandı her yanım benim. Şarapnel parçaları denk geldi bana. Yaralanınca, Demetoka Hastanesi'ne yolladılar. Üç ay hastanede yattım. Sonra, çıkınca tekrar eski birliğime, mevzilere döndüm. Hastaneden dönünce, ben hep aynalı tüfek işine baktım. Alay Kumandanı beni mevziye sokmadı da, aynalı tüfek işine ayırdı..
Arıburnu'nda Atatürk'ü gördüm. Öteki kumandanlarla beraber dikilmişlerdi. Alaylar onların önünden geçtiler. Yürüyüş yaptılar. O zaman gördüm. Heybetli adamdı. Önünden geçtik" resmi geçitle. Öyle gördüm.
Harbiye Nazırı Enver Paşa da gelmişti. Onu da gördüm.
Yaralandım dedim ya. Hasta da oldum.
Hava değişimine gönderdiler köye. Üç ay sonra tekrar Çanakkale'ye gittim. Beni bu sefer 24. Fırka'ya verdiler. İstanbul'a gittik. Giydirdiler, kuşattılar, Haydarpaşa'dan bindirdiler trene. Kapattılar kapaklarını trenin... Hadi bakalım Arabistan'a... Gavur-dağlarından sonra tren yok. 70 gün yol gittik... Yürüye yürüye... Teli el Şehir'e geldik. Ben yürüyemiyorum. Zaten bacaklarımdan yara almıştım Çanakkale'de. 44. Seyyar Hastane'ye yatırdılar.
Hastanede 1 ay kalmadık bile. İngilizler hücuma geçtiler. Hastaneye geliyor ateş. 500 kişi bıraktık hastanede çadırlarda. Başladı çadırlar yanmaya. Beni verdiler hayvanların başına. Kaçtık oralardan herkes kaçıyordu.
Bizim alay gitmiş Kudüs tarafına... Biz de Kudüs tarafına gittik. Oralarda bir yerde Sultan Hamid'in bir sarayı varmış. O sarayı hastane yaptık. İngilizler tekrar hücum ettiler. Bozulduk, geri çekildik. Almanlar orada bir nehir üzerine köprü kuruverdiler de o köprüden geçtik geri çekilirken. Şam'a doğru geri geliyoruz. Şam'a kadar geldik. Şam'da 50 bin kişi esir düştük. İngiliz Şam'ı kuşatmış. Bizi öyle esir aldı. Şam'da bir açlık bir açlık... Ekmek yok, aş yok. Ben açıkgözlük yaptım da hastanenin ekmekleri vardı o ekmeklerden doldurdum çuvallara. Öyle idare olduk. Bir Osmanlı altınına bir ekmek sattım orda. Gavur sonra ekmek getirdi. Millet hücum ediveriyor. Ne yaptı bu sefer kâfir geçirdi bizim askeri manga koluna öyle dağıttı... Birine konserve, birine ekmek verdi.
Biner kişilik kafileler halinde 8 gün yol yürüdük, vardık Mısır toprağına... Kanala, İs-mailiye'ye. 12 tel örgü vardı. Üçerbin kişi vardı her tel örgüde. Ben 4. tel örgüdeydim. İki sene esir kaldım   İngilizin elinde.
Tel örgülere geldiğimiz ilk günlerden biriydi... Bir İngiliz yüzbaşısı... Biz ayakta dizili bekliyoruz. O İngiliz yüzbaşısı bastonla geziyor, topallıyor. Yanında tercümanı var, tercüman başladı bağırmaya:
-27. Alay'dan kim var burada?
«Öldürecek değiller ya,» dedim. Çıktım ileriye.
Ben varım, dedim.
Bastonlu gavur, topal topal geldi yanıma. Ellerimden, gözlerimden öptü beni. O topal gavur esirlerin başında kumandan filandı herhalde.
Çok rahat ettim o gavurdan... Allah razı olsun. Bana ayrı bir çadır kurduruverdi. «Yanına iki de arkadaş al.» dediler. Bir rahat ettim ama... Sorma...
Arıburnu'nda yaralanmış gavur da. Çok korkmuş gavurlar Arıburnu'ndan... «Türkler bir kişi kalmayasıya öldüreceklerdi İngilizleri» derdi... Tercüman öyle söylerdi. Her ay bana 20 İngiliz Lirası maaş verirdi. Her hafta 80 paket Filli cigaralarından verirdi. «Sat bunları da para yap derdi. Kendi de benim çadırdan çıkmazdı. Hep. yanımda dururdu.
Ben de o topal gavura, Alaman kaputlarından içi kadife kaplı bir sandık yaptım. Hani, bizim buralarda vardır ya çeyiz sandığı gibi öyle bir şey. Bir de İngiliz potinlerini söküp, 2 çift yarım potin yaptım. Elle yap tım... Çivilerini filan hep ellerimle yapmıştım. İki Osmanlı altını hediye etmişti bana. Sandığın üzerine de «Esirler yapmıştır» diye yazdırıp İngiltere'ye götürmüştü. Çok az konuşurdu İngiliz yüzbaşısı. Tel örgülerde 1000 kişi kalıncaya kadar beni bırakmadı.
Sonra gemilerle İstanbul'a geldik. İstanbul'dan köye geldim. 
Çok beygir eti yedik. İngilizler bir kere bize koyun eti verdiler. Geri kalan zamanda hep at eti yedik tel örgülerdeyken. 
Askere gitmeden evlenmiştim. Gelince baktım, ben askerdeyken, Nuriye ölmüş. Zatiye'yi aldım. Zatiye öleli 13 sene oluyor. 3 çocuğum oldu. Hepsi yaşıyorlar. Oğlum bakıyor bana burada. Madalyam da yok, maaş da.
Kırık çıkıkta üzerime yoktur. Hâlâ yaparım. Gözlerimin ikisi de görmüyordu, birini açtırdım. Şimdilerde açtırdığım da duman yapıyor. Bir torunum İzmir'de subay.
ALİ DEMİREL - Biga - Gündoğdu Bucağı'ndan.      
1301 (1885) doğumluyum. 96 yaşındayım. Köyden bir çıktım 8 senede geldim. Arıburnu Cephesinde 27. Alaydaydım. Sonra Arabistan Cephesine gittim. İngiliz'e 2 yıl da esir kaldım. Arıburnu Cephesi'nde 27. Alay' ın o meşhur aynalı tüfeklerini ben yapardım. Marangoz dum.
Makinalı tüfekçi yazmışlar beni. Benimle beraber 5 kişi var daha bizim köyden. Çanakkale'ye varınca, piyadeye çevirdiler. Beni verdiler 27. Alaya. Mevzilerimiz Arıburnu'nun üzerlerindeydi. Ben 27. Alay, 2. Tabur, 1. Bölükte bulundum. Alay Kumandanımız Şefik Bey, Tabur Kumandanımız Kör Halis, Bölük Kumandanımız Hasan Efendi, Takım Kumandanımız Kara Mahmut (Mü-lazım-ı evvel) 'di. Mevzilerde 9 ay durdum. 9 ay çakmak çaldım.
Bizim bölük Kabatepe'deydi. Düşmanın çıktığı sabah, 1 ve 3. Taburlar Maydos (Eceabat)'taydılar. Biz yalnız 2. Tabur vardık Arıburnu'nda. Arkadan l. ve 3. Taburlar da yetiştiler. Gavur bizim üzerimize çıktı. Bütün alayca hücum ettik düşmana. Bizim bölükte bütün subaylar vuruldu. Lapsekili Eyüp Sabri kaldı bölüğün başında... Başçavuş'tu.
Düşman mevzileri bize çok yakındılar. Bomba atarlardı bizim mevzilerimize. Soğan filan da attılar. Sonra bizim mevzilerin önüne teller gerdiler de düşmanın attığı bombalar bir daha mevzilerimize düşmedi. Tellere çarpıp geri düştü.
Düşman kaçarken, tünel kazıp içine dinamit doldurmuş. Patlatınca bizden bir bölük gitti. Hiç kimse kurtulamadı. Toprak minare gibi havaya çıktı.
27. Alay'ın aynalı tüfeklerini ben yaptım. Marangozdum demiştim ya... Sivillikte marangozluk bildiğimden tüfeklere ayna takma işini ben yaptım. Bölükte piyadeydim esasında.
Bir gün düşmandan, düşman mevzilerine yaptığımız bir hücumdan, bir aynalı tüfek ele geçirmiştik. Bizim mevzilerin yanında bir tünel vardı. O tünelin içinde düşmandan ele geçirdiğimiz tüfeğe baka baka bizim tüfeklere de ayna takmıştım. Her mangaya bir tane aynalı tüfek dağıtılmıştı benim yaptıklarımdan. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı iki ayna koyardım. Siperden kafanı çıkarmadan aynalara bakıp düşmanı görürdün.
18 Mart'ta düşman zırhlılarının boğazı zorladıkları zaman ben Arıburnu'ndaydım. Boğazdan geçemeyince kâfir, Mortu Limanı'na, Seddülbahir'e zorladı. Oralardan da söktüremeyince, Arıburnu'na çıkardı. Daha sonra Tuzla'ya da çıkardı. Macaristan'dan getirdikleri kısa, ağır obüsler çok işe yaradı. Dik atıyor... Olduğu gibi gemilerin üzerine düşürüyordu o toplar. Biz istihkâmlardan görüyorduk. Gemiye mermi düşünce duman içinde kalıyor ortalık. Gemideki gavurlar kendilerini denize atıyorlardı. Gavur bizim üzerimize çıkınca biz de hücum etmiştik. O hücumda katırların yanına kadar vardık. O sırada yan ateşine tuttu bizi kâfir. Elimdeki tüfeğin kundağı filan paralandı da, bir demiri kaldı elimde. O gün kalçalarımdan yaralandım. Bak şimdi yürüyemiyorum. Paralandı her yanım benim. Şarapnel parçaları denk geldi bana. Yaralanınca, Demetoka Hastanesi'ne yolladılar. Üç ay hastanede yattım. Sonra, çıkınca tekrar eski birliğime, mevzilere döndüm. Hastaneden dönünce, ben hep aynalı tüfek işine baktım. Alay Kumandanı beni mevziye sokmadı da, aynalı tüfek işine ayırdı..
Arıburnu'nda Atatürk'ü gördüm. Öteki kumandanlarla beraber dikilmişlerdi. Alaylar onların önünden geçtiler. Yürüyüş yaptılar. O zaman gördüm. Heybetli adamdı. Önünden geçtik" resmi geçitle. Öyle gördüm.
Harbiye Nazırı Enver Paşa da gelmişti. Onu da gördüm.
Yaralandım dedim ya. Hasta da oldum.
Hava değişimine gönderdiler köye. Üç ay sonra tekrar Çanakkale'ye gittim. Beni bu sefer 24. Fırka'ya verdiler. İstanbul'a gittik. Giydirdiler, kuşattılar, Haydarpaşa'dan bindirdiler trene. Kapattılar kapaklarını trenin... Hadi bakalım Arabistan'a... Gavur-dağlarından sonra tren yok. 70 gün yol gittik... Yürüye yürüye... Teli el Şehir'e geldik. Ben yürüyemiyorum. Zaten bacaklarımdan yara almıştım Çanakkale'de. 44. Seyyar Hastane'ye yatırdılar.
Hastanede 1 ay kalmadık bile. İngilizler hücuma geçtiler. Hastaneye geliyor ateş. 500 kişi bıraktık hastanede çadırlarda. Başladı çadırlar yanmaya. Beni verdiler hayvanların başına. Kaçtık oralardan herkes kaçıyordu.
Bizim alay gitmiş Kudüs tarafına... Biz de Kudüs tarafına gittik. Oralarda bir yerde Sultan Hamid'in bir sarayı varmış. O sarayı hastane yaptık. İngilizler tekrar hücum ettiler. Bozulduk, geri çekildik. Almanlar orada bir nehir üzerine köprü kuruverdiler de o köprüden geçtik geri çekilirken. Şam'a doğru geri geliyoruz. Şam'a kadar geldik. Şam'da 50 bin kişi esir düştük. İngiliz Şam'ı kuşatmış. Bizi öyle esir aldı. Şam'da bir açlık bir açlık... Ekmek yok, aş yok. Ben açıkgözlük yaptım da hastanenin ekmekleri vardı o ekmeklerden doldurdum çuvallara. Öyle idare olduk. Bir Osmanlı altınına bir ekmek sattım orda. Gavur sonra ekmek getirdi. Millet hücum ediveriyor. Ne yaptı bu sefer kâfir geçirdi bizim askeri manga koluna öyle dağıttı... Birine konserve, birine ekmek verdi.
Biner kişilik kafileler halinde 8 gün yol yürüdük, vardık Mısır toprağına... Kanala, İs-mailiye'ye. 12 tel örgü vardı. Üçerbin kişi vardı her tel örgüde. Ben 4. tel örgüdeydim. İki sene esir kaldım   İngilizin elinde.
Tel örgülere geldiğimiz ilk günlerden biriydi... Bir İngiliz yüzbaşısı... Biz ayakta dizili bekliyoruz. O İngiliz yüzbaşısı bastonla geziyor, topallıyor. Yanında tercümanı var, tercüman başladı bağırmaya:
-27. Alay'dan kim var burada?
«Öldürecek değiller ya,» dedim. Çıktım ileriye.
Ben varım, dedim.
Bastonlu gavur, topal topal geldi yanıma. Ellerimden, gözlerimden öptü beni. O topal gavur esirlerin başında kumandan filandı herhalde.
Çok rahat ettim o gavurdan... Allah razı olsun. Bana ayrı bir çadır kurduruverdi. «Yanına iki de arkadaş al.» dediler. Bir rahat ettim ama... Sorma...
Arıburnu'nda yaralanmış gavur da. Çok korkmuş gavurlar Arıburnu'ndan... «Türkler bir kişi kalmayasıya öldüreceklerdi İngilizleri» derdi... Tercüman öyle söylerdi. Her ay bana 20 İngiliz Lirası maaş verirdi. Her hafta 80 paket Filli cigaralarından verirdi. «Sat bunları da para yap derdi. Kendi de benim çadırdan çıkmazdı. Hep. yanımda dururdu.
Ben de o topal gavura, Alaman kaputlarından içi kadife kaplı bir sandık yaptım. Hani, bizim buralarda vardır ya çeyiz sandığı gibi öyle bir şey. Bir de İngiliz potinlerini söküp, 2 çift yarım potin yaptım. Elle yap tım... Çivilerini filan hep ellerimle yapmıştım. İki Osmanlı altını hediye etmişti bana. Sandığın üzerine de «Esirler yapmıştır» diye yazdırıp İngiltere'ye götürmüştü. Çok az konuşurdu İngiliz yüzbaşısı. Tel örgülerde 1000 kişi kalıncaya kadar beni bırakmadı.
Sonra gemilerle İstanbul'a geldik. İstanbul'dan köye geldim. 
Çok beygir eti yedik. İngilizler bir kere bize koyun eti verdiler. Geri kalan zamanda hep at eti yedik tel örgülerdeyken. 
Askere gitmeden evlenmiştim. Gelince baktım, ben askerdeyken, Nuriye ölmüş. Zatiye'yi aldım. Zatiye öleli 13 sene oluyor. 3 çocuğum oldu. Hepsi yaşıyorlar. Oğlum bakıyor bana burada. Madalyam da yok, maaş da.
Kırık çıkıkta üzerime yoktur. Hâlâ yaparım. Gözlerimin ikisi de görmüyordu, birini açtırdım. Şimdilerde açtırdığım da duman yapıyor. Bir torunum İzmir'de subay.
v

 
    

 

 

 
 
 

HABER 7
 
TİMETURK
 
 
Bugün 5014 ziyaretçi (7225 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol